[A]lparslan [B]altacı Yapım !

İngilizce Etütü !

ingilizce Deyimler

İngilizce Deyimler

To learn the ropes
: Birşeyin nasıl yapılacağını öğrenmek
To learn your lesson : Dersini almak,kötü birşey yaşadıktan sonra onu bir daha yapmamak üzere öğrenmek
To live and learn : Şaşırtıcı birşeyi gördüğünde yada öğrendiğinde söylenir
The school of hard knocks : Kolay bir hayat yaşamamış olanlar için kullanılır,feleğin çemberinden geçek gibi
To be a swot : Çok çalışkan,inek öğrenci
To be teacher’s pet : Öğretmenin sevdiği öğrenci olmak
To teach an old dog new tricks : yaşlandıkça öğrenmekte zorluk çekmek
To be a bookworm : Kitap kurdu olmak,çok okumak
To be a copycat : Bir kimsenin hareketlerini yada sözlerini tamamiyle taklit etmek
To learn something off by heart : Sular seller gibi ezberlemek
To learn the hard way : Kötü bir tecrübe yaşamak
To teach someone a lesson : Birisine ders vermek,genelde cezalandırmak
To teach your grandmother to suck eggs : Bir kimseye senden iyi bildiği konuda birşeyler öğretmeye kalkmak,tereciye tere satmak
The three Rs : Eğitim üç temel alanı -reading,writing,arithmetic
With flying colours : Eğitimle ilgili birşeyi çok başarıyla yapma
The University of Life : Hayat üniversitesi

Laugh all the way to the bank : Bir kimsenin ahmaklığı sonucu çok para kazanmak
Break the bank : kuma-r dan para kazanmak
A hole in the wall : Nakit para çekme makinası
To not break the bank : Çok pahalı olmama
Go for broke : Birşey başarmak uğruna herşeyi riske atmak
To be broke : Meteliksiz olmak
A cash  cow : Çok kazandıran bir iş
Hard cash : Kredi kartı haricindeki nakit kağıt yada demir para
Cash in his chips : Ölmek,vefat etmek
Ready cash : Harcanmaya hazır para
The other side of the coin : Madalyonun diğer yüzü
A bad debt : Gözden çıkarılmış para
Easy money : Çok az bir çabayla kazanılan para
Funny money : Sahte para
A licence to print money : Hiç efor harcamadan insanlara zengin olmasını sağlan iş
Money doesn’t grow on trees : Para kolay kazanılmıyor!
Money talks : Paranın gücü her kapıyı açar
Pots of money : Çok para
Throw money around : Parayı etrafa saçmak,gereksiz harcamak
Hit pay dirt : Çok değerli yada faydali birşeyi keşfetmek
Pay through the nose : Birşey için değerinden fazla para ödemek
Pay top dollar : Birşeye çok para ödemek
Pay your way : Kendi hesabını kendin ödemek
The devil to pay : başını belaya sokma
A penny for your thoughts : Bir kimsenin ne düşündüğünü sormak
A pretty penny : Çok pahalı
The penny drops : Birşeyi en sonunda anlamak,jeton yeni düştü!
Turn up like a bad penny : İstenmediği bir yerde bulunmak
In for a penny : Birşeye çok emek yada para harcamak
Dirt poor : Çok fakir
To hold the purse strings : Bir şirketi yada ailenin gidelerini yönetmek
To loosen the purse strings : Daha çok para harcanmasına izin vermek
To tighten the purse strings : Harcanabilecek para miktarını azaltmak
You can’t make a silk purse out of a sow’s ear : Bir şeyin kalitesi çok düşükse daha fazla ilerleme göstermez
Filthy rich : Çok zengin
Rob Ahmet to pay Mehmet : Bir kimseye borcunu ödemek için başkasından borç almak
Strike it rich : Birden zengin olmak
Spend money like water : Su gibi para harcamak
Spend a penny : Tuvalete gitmek
Have your fingers in the till : Çalıştığı yerden para çalmak

The glass ceiling : Hakettiği halde bir kimsenini bir işte ilerlemesine izin vermemek ,mani olmak

Blood on the carpet : İşle ilgili bir konuda kötü bir olaydan sonra işini kaybetmek

To hit the ceiling : Birşeye çok kızmak

To get a foot in the door : Fırsat,açılan bir kapı

To show someone the door : Bir kimsenin ayrılmasını istemek(kaba bir şekilde)

To have elbow room : Yeterli boş alan

To get in on the ground floor : Bir işe yüksek beklentilerle alt seviyeden başlamak

A watched kettle never boils : Birşeyin olmasını  endişeyle beklerken her zaman daha uzun sürer

To be a lounge lizard : Yalaka,yılışık insandan bahsederken

To make room for someone or something : Bir kimseye bir konuda yer açmak

Climb the wall : Çok sıkılmak

Drive someone up the wall : Birisini kızdırmak yada canı sıkmak

The handwriting’s on the wall : Kötü şans

To go to the wall : İflas etmek

To knock one`s head against a brick wall  : Az bir başarıyla yada tamamen başarız olarak birşeyi yapmaya çalışmak ve vaktini boşa harcamak
 

Chew the fat : Muhabbet etmek

Coffee break -Tea break : Kahve,sigara içmek maksadıyla iş esnasında kısa ara vermek

Eat dirt : Bir kimsenin hakaretlerini yada kötü sözlerini kabul etmek

Eat humble pie : Hatayı yada özrü kabul etmek

Eat like a pig : Yemek masasında adabı muhaşeret kurallarına aykırı hareket etmek

Eat like a horse : İştahla yemek

Eat one`s words : Söylediklerini geri almak,doğru olmadığını kabul etmek

To have one’s cake and eat it : Birşey bitip tükenene kadar onu kullanmak,yemek

Go Dutch : Alman usulü ödeme,herkesin yediğini içtiğini ödemesi

Out to lunch : Çılgınca yada deli gibi hareket etmek

Suck up : Yaltaklanmak
 

An anorak : Sıkıcı bir hobisi hakkında konuşmakta ısrar eden kimse

Below the belt : Korkça yada adil olamayan bir biçimde davranmak

Buckle down : Çok çaba sarfetmek

To put on your thinking cap : Bir problemin nasıl çözüleceği konusunda düşünmeye başlamak

Wolf in sheep’s clothing : Tehlikeli olduğu halde zararsızmıi gibi yapmak

Hot under the collar : Çok kızgın olma

Off-the-cuff : Hazırlıksız

To dress someone down : Bir kimseyi kötü birşey yaptığı için azarlamak,paylamak

Mutton dressed as lamb : Yaşından genç giyinmek

Dressed to kill : En iyi giysilerini giyerek kendini güzel göstermek

Dressed up like a dog’s dinner : Gereğinden fazla giyinmek

Fit like a glove : Tam üstüne oturmak,uymak

To be hand in glove : Özellikle işte çok iyi ilişki içerisinde olmak

At the drop of a hat : Birşeyi düşünmeden hemen yapmak yada karar vermek

Old hat : Yeni olmayan,farklı

Take one’s hat off : Bir kimseye hayranlık yada saygı duymak

Keep something under one’s hat : Söylenenleri yada bildiklerini hiç kimseye söylememek,ketum olmak

To air one’s dirty linen in public : Özel yada şahsi problemlerin toplum önünde tartışılması

Have ants in your pants : Yerinde duramak,kıçında kurt var gibi:)

Bursting at the seams : Çok kalabalık yada meşgul olmak

Keep your shirt on : Kendi sahip olmak,kontrolü kaybetmemek

Lose one’s shirt : Tüm parasını kaybetmek,donuna kadar kaybetmek gibi..

Stuffed shirt : Sert yada resmi olmak

In someone else’s shoes : Başka bir kimsenin mevkisinde,yerinde olma

Card up your sleeve : ihitiyaç olur diye birşeyi saklamak ,ayırmak

Roll up our sleeves : Çok çalışmaya hazırlanmak

To be in your birthday suit : Anadan doğma çıplak olma

Wear the trousers : Bir evin reisi olmak

Keep it zipped : Bir şeyle alakalı sakinliğini korumak


To bring home the bacon : Ailesinin geçimini sağlamak
To balance the books : Harcanan paranın alınan paradan fazla olmamasından emin olmak
A bean-counter : Muhasebeci
Blood on the carpet : Bir kimsenin işini kaybetmesine neden olan kötü olay
The bottom line : Bir hesabın sonundaki toplam
To break even : Harcamaların kara eşit olması
A cash cow : Bir şirkete çok para kazandıran ürün yada hizmet
A big cheese : Bir işle ilgili önemli kimse,lider
To cold call : Randevusuz yada temas kurmadan müşterileri çağırmak
To crack the whip : İnsanları tehdit ederek daha fazla çalıştırmak
A dead end job : Terfi yada ilerleme şansı olmayan iş
A golden handshake : Bir şirketten ayrılırken yüksek meblağda para almak
To be fired : Kovulmak  ,fire : kovmak
To get the sack : İşten atılmak ,sack : işten atılmak
A close shave : Çok tehlikeli bir durumu atlatmak
To be snowed under : Çok meşgul olmak
To sweat blood : Çok çalışmak
To work your fingers to the bone : Çok çaba sarf etmek

 

… apple of ….. eye : Bir kimsenin çok sevdiği kimseden bahsederken kullanılır,göz bebeğim gibi…gözümün nuru gibi…
The baby is the apple of their eyes.

An apple a day keeps the doctor away : Meyve yemenin sağlıklı olduğundan bahsederken..Güneş giren eve doktor girmez gibi…

Bread and butter : Temel ihtiyaçları anlatırız

To be a butterfingers : Birşeyleri sürekli yere düşürenlerden bahsederken…

Butter someone up : Çıkar sağlamak maksadıyla birisini pohpohlamak

A piece of cake : Kolay bir işten bahsederken… çok kek sınavdı gibi..

To sell like hot cakes : Hızlı bir biçimde satmak

Chalk and cheese : Bir kimseyle zıt karakterler olma

Another bite at the cherry : Bir şans daha verilmek

As cool as a cucumber : Baskı altında sakin kalabilme

A bad egg : Kötü insan

Have egg on one’s face : Yakalanmak yada utandırılmak

To walk on eggshells : Bir kimseyi üzmemek için elinden geleni  yapmak

A pretty or fine kettle of fish : Zor bir durumu ifade ederken

A different kettle of fish : farklı bir konu yada mevzu

Cry over spilt milk : Başına yeni gelmiş bir olaydan dolayı yakınmak

As keen as mustard : Çok hevesli olma

Nutty as a fruitcake : Hafif çılgın olma durumu

To use a sledgehammer to crack a nut : Bir işi gerektiğinden fazla güç ve çabayla yapmak

To know your onions : özel bir konu hakkında çok şey bilmek

As easy as pie : Çok kolay bi işten bahsederken..

Have a finger in every pie : Birçok farklı konuyla ilgilenmek

A couch potato : Koltukta oturark sürekli tv izleyen kimse

A hot potato : Anlaşmaya varılması zor konu

In the soup : Başını ciddi bir belaya sokmak

Souped up : Birşeyi güçlendirmek yada hızlandırmak için ekleme yapmak ,değiştirmek

Cup of tea : Çok hoşa giden birşey

 

 Top flight : Bir meslekte ,işte en üst noktada bulunmak

Hit and run : Polise haber vermeden,trafikte vurup kaçmak

End of the line(road) : Bir işin sonu - yolun sonu görünüyor…

Ship someone off : Bir kimseyi uzağa göndermek

Shape up or ship out : Bir kimseye performansını yada hareketlerini düzeltmesini söyleyerek aksi takdirde ayrılmak zorunda olduğunu belirtme 

Port of call : Kısa süreliğine durulan yer,özellikle gezilerde

Any port in a storm : Zor bir durumda olduğun anda herkesten yardım istersin,denize düşen yılana sarılır gibi

Go off the rails : Kabul görmeyen şekilde hareket etmek ,genelde yasa dışı ve şerefsizce

Down the road : Gelecekte bir zaman-gün

To get the show on the road : Planlanan bir işe başlamak

To hit the road : Bir yerden ayrılmak yada geziye çıkmak

To be in the same boat : Diğer kimseler aynı durumda olmak,genelde kötü manada

Car boot sale : İnsanların arabalarının arkasında kullanmadıkları eşyalarını satması olayı

To have a face like the back end of a bus : Çok çirkin olmak

Car pool : Bir şirkete yada kuruluşa ait tüm çalışanlar tarafından kullanılabilen arabaların hepsi

Drive a hard bargain : Çok sıkı pazarlık yapmak

Drive someone round the bend : Bir kimseyi çok kızdırmak yada sıkmak

Drive someone up the wall : Bir kimseye son derece fazla öfkelendirmek

 Test drive : Bir aracı almadan evvel yapılan test sürüşü

Flight of fancy : Uygulanması zor hayal,fikir

Take flight : Kaçmak

Middle of the road (MOR) : Çoğu insan tarafından sevilen beğenilen bir iş,eğlence türü,kişi

One for the road : Ayrılmadan önce son bir içki içmek

Road hog : Abuk subuk araba kullarak başkalarının araba kullanmasına engel olan kimse

To be just the ticket : İhtiyaç duyulan birşey

To get on the gravy train : Hızlı,kolay ama namussuzca para kazanmaya çalışmak

Off the beaten track : Ana yoldan ve şehirden uzak, az insanın uğradığı yer

On track : Hatalı olan birşeyi düzeltmek

The fast track : Bir işi başarmak için izlenen en hızlı yol

The inside track : Bir kimseye özel avantajlar sağlayan ilişkilere yada pozisyona sahip olma

Lose track : Olan bitenden uzaklaşmak,takip etmemek

One track mind : Sadece tek bir konuya yoğunlaşmak

Cover your tracks : İzini kaybettirmek,örtbas etmek,gizlemek,saklamak

Public transport : toplu taşıma araçları otobüs,dolmuş gibi

Travel light : Yanına pek bir şey almadan seyahat etmek


 anlamları, demek, ingilizce ne, ingilizce ne demek, ingilizce ne demektir, kelime anlamı, kelimesinin anlamı, ne demek

Toplamda 80269 ziyaretçi (135420 klik) kişi burdaydı!
AB Yapım - İngilizce Etütü !
Paylaş
































































Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol